TÜRKİYE MISIR: BÖLGENİN YENİ GERÇEĞİ “ZORUNLULUK ORTAKLIĞI”

Türkiye–Mısır ilişkileri, tarihsel olarak zaman zaman yakınlaşma zaman zaman da rekabet ekseninde seyreden dalgalı bir yapı göstermiştir. 2013’te Mısır’daki siyasi değişimle birlikte ikili ilişkiler keskin biçimde gerilmiş; büyükelçiler düzeyinde dahi temaslar askıya alınarak iki ülke Doğu Akdeniz, Libya ve Doğu Afrika gibi alanlarda karşıt pozisyonlara savrulmuştur. Bu dönemde Mısır’ın Yunanistan ve Güney Kıbrıs’la geliştirdiği enerji eksenli iş birliği, Türkiye’nin bölgesel etki alanı daraltmış, Ankara’nın Libya’daki askerî angajmanı ise Kahire tarafından bir güvenlik tehdidi olarak algılanmıştır. Ancak 2020 sonrası değişen bölgesel konjonktür – Gazze krizi, Doğu Akdeniz’deki yeni enerji rekabeti, Körfez ülkelerinin diplomatik açılımları ve küresel güç merkezlerindeki kaymalar – iki ülkeyi yeniden diyalog ve karşılıklı fayda zemininde buluşturmuştur. Günümüzde hem Ankara hem Kahire, rekabetin maliyetinin yüksek, iş birliğinin ise daha kazançlı olduğunu görerek ilişkileri stratejik düzeyde yeniden inşa etmeye yönelmiştir.

Bilindiği üzere bazen diplomaside kapılar yavaş açılır, bazen de olaylar, aktörleri başka seçeneği kalmayacak şekilde aynı masaya iter. Türkiye ile Mısır arasında son iki yılda yaşanan hızlanma, işte tam olarak böyle bir tabloyu yansıtmaktadır. Gazze’deki savaşın yol açtığı bölgesel baskı, Doğu Akdeniz’deki güç mücadelesi ve Afrika’daki rekabet, iki ülkeyi yeniden karşı karşıya değil, yan yana durmaya yöneltmiştir. Mısır Dışişleri Bakanı’nın Ankara ziyareti bu açıdan sıradan bir diplomatik temas değil; ilişkilerin normalleşmeden çıkarak stratejik bir hatta taşındığının somut işareti olarak değerlendirmek gerekmektedir. Zira artık mesele yalnızca ikili ilişkilerdeki pürüzleri gidermek değil, bölgesel mimariyi birlikte yeniden şekillendirmek.

Türkiye açısından bu yakınlaşma, Doğu Akdeniz’de uzun süredir devam eden yalnızlığı kırma fırsatı sunmaktadır. Kahire ile kurulacak yeni iş birliği, Yunanistan- Güney Kıbrıs hattının inşa ettiği baskı çemberini gevşetirken, Ankara’ya Kızıldeniz’den Doğu Afrika’ya uzanan geniş bir jeopolitik alanda yeni manevra kapasitesi kazandırmaktadır. Benzer bir durum Mısır için de geçerlidir. Bölgesel nüfuzunu korumaya çalışan Kahire, Türkiye ile rekabet yerine iş birliği yoluna giderek hem ekonomik hem güvenlik boyutunda daha avantajlı bir konum elde edecektir. Öyle ki Gazze krizi, her iki ülkeye de birbirini dışlamanın değil, tamamlamanın daha doğru bir strateji olduğunu açık bir şekilde göstermiştir.

Bugünün uluslararası sistemi, eski ezberlerle yürümüyor maalesef. ABD’nin rolündeki görece gerileme, Çin ve Körfez ülkelerinin yükselişi, Afrika’nın yeni rekabet alanına dönüşmesi gibi faktörler, Ankara ile Kahire’yi ister istemez “zorunluluk ortaklığı” diye tanımlanabilecek bir iş birliği modeline itiyor. Kısacası, Türkiye ve Mısır artık yalnızca geçmişin gölgesini temizlemeye çalışan iki devlet değil; isterlerse bölgesel düzeni birlikte dönüştürebilecek iki büyük güç konumuna yükselebilirler. Koordinasyon sağlandığı anda bu iş birliği, sadece Gazze’den Akdeniz’e değil, Afrika’dan Körfez’e kadar uzanan geniş bir coğrafyada yeni bir denge üretebilir.

Türkiye ile Mısır arasındaki stratejik yakınlaşma hem Arap dünyasında hem de Türk dünyasında bölgesel mimariyi dönüştürme potansiyeline sahip kritik bir gelişme olarak yorumlamak mümkündür. Arap dünyası açısından bu iş birliği, Gazze merkezli krizde ortak bir diplomatik ağırlık yaratırken, Doğu Akdeniz ve Kızıldeniz’de istikrar arayışına ivme kazandırmaktadır; ayrıca Körfez ülkelerinin ekonomik yönelimlerini tamamlayıcı bir güç dengesi de oluşturmaktadır. Türk dünyası açısından ise Ankara’nın Mısır ile yakınlaşması, Orta Koridor- Doğu Akdeniz entegrasyonunu güçlendirerek Türk Devletleri Teşkilatı (TDT) ülkelerinin Akdeniz ve Afrika pazarlarına açılımını kolaylaştırmakta; enerji lojistiği, ticaret hatları ve güvenlik koordinasyonunda daha geniş bir jeopolitik esneklik sağlamaktadır. Bu nedenle Türkiye- Mısır iş birliği, iki devletin ulusal çıkarları ötesinde, hem Arap hem Türk dünyasında yeni bir denge ve iş birliği zemini üretme kapasitesi taşıyan, çok katmanlı bir bölgesel etki doğurmaktadır.

Sonuç olarak Türkiye ile Mısır arasında yeniden şekillenen stratejik yakınlaşma, yalnızca iki ülkenin diplomatik ilişkilerinin normalleşmesi değil, aynı zamanda bölgesel ölçekte yeni bir güç mimarisinin doğuşudur. Gazze’den Doğu Akdeniz’e, Kızıldeniz’den Afrika’ya uzanan geniş coğrafyada iki ülkenin koordinasyonu; hem Arap dünyasında hem Türk dünyasında istikrar, enerji güvenliği ve ekonomik entegrasyon açısından çarpan etkisi yaratma potansiyeline sahiptir. Ankara ile Kahire’nin tarihsel birikimleri, jeopolitik konumları ve birbirini tamamlayan kapasite ve ağları dikkate alındığında, iş birliğinin derinleşmesi bölgenin geleceğini belirleyecek yeni bir denge ekseni doğurabilir. Bu nedenle bugün ortaya çıkan “zorunluluk ortaklığı”, yalnızca mevcut krizlere verilen taktik bir yanıt değil; çok-merkezli yeni bölgesel düzenin stratejik bir yapıtaşı olarak görülmelidir.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu