Bursa’nın Derdi Su, Mesele İse Gelecek

Bursa Büyükşehir Belediye Meclisi’nin kasım ayı toplantısında konuşulanları şöyle bir dinledim…
BUSKİ Genel Kurulu’nda 2026 yılı bütçesi 19 milyar TL olarak kabul edildi.
Benim dikkatim ise rakamlara değil, satır aralarına takıldı.
Başkan Mustafa Bozbey, konuşmasını öyle bir yerden kurdu ki…
Bugünün telaşından bir anda alıp 10–20 yıl ötesine taşıdı bizi.
“Geçen yıla göre yağış yüzde 30 azaldı” dedi.
Durdu.
Herkese baktı.
Sonra devam etti:
“10 yılı, 20 yılı hassas terazide ölçerek değerlendirmeliyiz.”
Bu cümle bence bütçenin kendisinden bile daha önemli.
Çünkü memlekette kimse 20 yılı düşünmez.
Herkes günü kurtarmanın peşindedir.
Bozbey, “Bir sene sonra ne olur bilmiyoruz ama bilimin söylediğini ciddiye almak zorundayız” derken aslında şehirdeki herkesin omzuna hafif bir sorumluluk koydu.
Benim için toplantının asıl dikkat çekici tarafı “Gri Su” meselesiydi ki onunla alakalı yazımın sonunda bir çağrım olacak.
Hani yıllardır Avrupa örnekleri anlatılır, hani peynir ekmek gibi kullanılan ama bir türlü memlekette karşılık bulmayan teknolojiler vardır ya…
İşte onlardan biri.
Başkan Bozbey, Tirilye’nin pilot bölge seçileceğini duyurdu.
Yağmur suyu, içme suyu, kanalizasyon…
Hepsinin hattı yenilenecek.
Arıtma tesisinden çıkan su da gri su hattına verilecek.
Ve soru şu:
“Bu suyu tuvalette kullanabilir miyiz?”
Bakın bu cümle basit görünebilir ama Türkiye’de belediyeciliğin kaderini değiştirecek detaylar bu soruların arkasında gizlidir.
Enerji krizi, su krizi, iklim krizi…
Hepsi kapının eşiğinde.
Gri suyu zorunlu hale getirmeyi düşünmeleri ise tam anlamıyla gelecek perspektifi.
Bu arada bütçe oybirliğiyle geçti.
Gelir 17 milyar 700 milyon TL, finansman 1 milyar 300 milyon TL.
Toplam: 19 milyar TL gider bütçesi.
Ve Başkan Bozbey, su tarifelerindeki düzenlemeyle ilgili “Bizim eğriyle işimiz yok” dedi.
Bu söz de ayrı bir virgül ister.
Çünkü memlekette zam kelimesi duyulunca tansiyon yükselir.
Kimse “Niye zam oldu?” diye sormaz, “Zam var!” diye bağırır.
Başkan Bozbey dedi ki:
“Bursa artık su şehri değil. Alternatif kaynak bulmak zorundayız. 25–30 seneyi düşünmek zorundayız.”
Doğru mu?
Doğru.
Acı mı?
Acı.
Ama gerçek bu.
Bursa bir süredir kendi suyu, kendi havası, kendi altyapısı üzerine ciddi ciddi düşünmek zorunda.
Bozbey’in konuşmalarının altına sinen ton, şöyle bir şey söylüyor:
“Gelecek artık ertelenemez.”
Benim anladığım bu.
Şehrin ne anladığını ise zaman gösterecek.
*****
Konu su olunca, bir yazar olarak kendi düşüncelerimi ve önerilerimi;
başta Devlet büyüklerimize, ardından yerel yönetimlere,
Bursa Büyükşehir Belediyesi iştiraki BUSKİ’ye
ve Başkan Mustafa Bozbey’e bir kez daha hatırlatmak istiyorum.
Elbette bu çağrının DSİ tarafından da duyulması gerektiğine inanıyorum.
Su meselesi, artık ertelenemez bir konu.
Bu nedenle, yazımın sonunda
suya dair çözüm önerilerimi
bir vatandaş, bir gözlemci ve bir yazar olarak paylaşmayı gerekli gördüm.
Şimdi, sözü fazla uzatmadan,
yeni bölümde bu önerilerimi
daha net ve anlaşılır biçimde sıralayacağım.
Yağmurun Her Damlasına Muhtacız
Bursa’da da böyle…
İstanbul’da da böyle…
Anadolu’nun dört bir yanında da böyle…
Gök yarılmış gibi bir yağmur maalesef yok,
sonra haftalarca bir iki ufak yağış oluyor ve sonrasında tek damla düşmüyor.
İklim değişikliği dedikleri şey, işte bu.
Yağmur artık eskisi gibi değil.
Düzenli değil.
Mevsiminde değil.
Bir yağıyor gönül Sel alsın istiyor ama yok.
Bir kesiliyor: Kuraklık.
Ve biz yağmur yağdığında hala çatılardan oluk gibi akan suyu
boşa akıtmaya devam ediyoruz.
Oysa en gerekli olduğumuz dönemdeyiz.
Yağmur azalmış.
Mevsimler kaymış.
Aşırı sıcaklar, uzun kuraklıklar kapıda.
Böyle bir tabloda…
Yağan yağmurun tek bir damlasını bile ziyan etme lüksümüz yok.
Evlerimizde, sitelerimizde, apartmanlarımızda…
Her uygun alanda…
Yağmur suyu toplama depoları artık bir lüks değil,
bir tercih değil,
bir “olsa iyi olur” meselesi değil…
Bir mecburiyet.
Kaynak suyu kıymetlidir.
İçmek içindir.
Yaşam içindir.
Ama tuvalet sifonu için değil.
Bahçe sulamak için değil.
Yerdeki tozu almak için hiç değil.
Bunlar için yağmur suyu kullanmak hem akıl, hem tasarruf, hem de geleceğe saygıdır.
Bugün bir su kesintisinde en büyük dert ne?
Tuvalette su yok.
Lavaboda su yok.
Oysa depolanan yağmur suyu, en azından bu alanlarda
hayati bir rahatlama sağlar.
Hem kaynak suyunu koruruz…
Hem boşa akan suyu değerli bir nimete dönüştürürüz.
Peki kim yapacak bunu?
Yerel yönetimler mi?
Merkezi iktidar mı?
Site yönetimleri biraz para toplayıp kendi çözümlerini mi üretecek?
Bence şu aşamada soru bile yanlış:
Kim yaparsa yapsın, yeter ki yapılsın.
Gerekirse devlet teşvik eder…
Gerekirse belediyeler projelendirir…
Gerekirse siteler kendi aralarında karar alır.
Ama bu depolar olmadan susuzlukla mücadele edilemez.
Bu kadar basit.
Çünkü mesele sadece bugün değil…
Yarın da değil…
Gelecek artık yağmurun azaldığı bir gelecek.
O yüzden yağan her damlayı yakalamak,
hiçbirini kaybetmemek şart.
Velhasıl…
Yağmurun kıymetini bilmeyen ülkeler
kuraklığa yenilir.
Her damlayı tutan ülkeler ise
geleceğini güvence altına alır.
Biz hangisi olacağız?
Yağmur karar verecek değil…
Biz karar vereceğiz.




