Azerbaycan Türkiye Dostluğu
Gemiden içeriye girer girmez bizi kapıda karşılayan, Azerbaycan ve Türk bayraklarının eşsiz ahengiydi.
Ve gözüme ilk takılan, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün eşsiz portresiydi.
Oldukça kalabalıktı…
Protokolü, oldukça renkli yüzler aydınlatıyordu.
Siyasiler, milletvekilleri, büyükelçiler, ressamlar, yazarlar ve şairler…
Sanatçılar ve muhteşem Azerbaycan Korosu, dostluk ve barış türküleriyle geceye eşlik etti.
En çok milli kıyafetler gözdesiydi gecenin.
Ay-yıldızlı başlıklar göz alıcıydı ve miniklerin gösterileri unutulmazdı.
Gecenin önem, anlam ve değerini anlatan Türkiye, Azerbaycan ve Karabağ vurguları, gönüllere dokundu.
Zaman zaman geceden uzaklaşıp, 1864’te Kafkasya’dan sürgün edilen Çerkezlerin parçalara bölünen yıllarına, acı dolu gün ve gecelerine saplandı yüreğim.
Sonra ortama geri döndüm, dalıp gittiğim derinliklerden.
Türk ve Azerbaycan milli marşlarıyla geçiş yaptık, şehitlerimiz için saygı duruşunda bulunduk.
Bu defa, Sarıkamış şehitlerinin şahadet yüzleriyle karların altında karşılaştım.
Soğuktu… Üşüdüm… Titredi yüreğim, göz pınarlarımda dondu yiğitlerimizin anıları.
Bir gecenin içinden binlerce geceye aktı gönlüm.
Kah güldüm, kah kalbim ağrıyordu; dolu dolu…
Nasıl ağlamayayım ki?
Zorlu bir yolculuğun neferiydim. Türkmen büyükbabamın, Çerkez dedemin torunuydum.
Savaş ve sürgün hikayelerinin ninnileriyle büyüdüm.
İşte bu yüzden, bu gece ve böyle buluşmalar benim için çok kıymetlidir.
Atalarımızın ruhları, bizi gülümseyerek karşılıyor her seferinde…
Gülümseyen acı ve üzüntünün bedeli, çok ağır ödenmiş bir geçmişin torunuyum.
Sevgide kalın, sevgiyle kalın…