Marmara’nın Çığlığını Duyuyor Muyuz?

Marmara Belediyeler Birliği’nin 50. yıl dönümü vesilesiyle düzenlenen basın toplantısı, aslında bir kutlamadan çok bir alarm ziline dönüştü. Çünkü bir kez daha gördük ki Marmara Denizi can çekişiyor!
Tam 50 yıl önce, Marmara’nın tehlikede olduğu söylenmiş. Bugün dönüp baktığımızda, alınan yolun neredeyse sıfır olduğunu görüyoruz. Geçici önlemler, göstermelik projeler ve siyasi çekişmelerin gölgesinde kaybolan çevresel çözümler… Bunların hepsi bir araya geldiğinde, ortaya vahim bir tablo çıkıyor.

MBB Başkanı ve Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey, toplantıda yaptığı konuşmada Marmara Denizi’nin çığlığını duymazdan gelemeyeceklerini söyledi. Öyle ya, deniz artık bize ‘Ben ölüyorum, can çekişiyorum!’ diyor.
Başkan Bozbey’in çağrısı net:
“Yerel ve genel idarenin kol kola girerek, yan yana durarak, çözüm ortağı olarak bu sorunu aşması gerekiyor. ‘Marmara hepimizin!’ diyerek herkesi bu mücadelede daha aktif olmaya, duyarlı davranmaya ve kararlı adımlar atmaya davet ediyorum.”
Ancak bu çağrı tek başına yeterli mi?
İşin içinde bütüncül bir eylem planı ve samimi bir irade olmazsa, yıllar sonra aynı sözleri tekrar duymamız kaçınılmaz olacak.
Marmara Denizi Eylem Planı Bilim ve Teknik Kurulu üyesi Prof. Dr. Mustafa Sarı’nın sunumu, buzdağının sadece görünen kısmını ortaya koydu. Müsilajın sektörel etkileri, deniz ekosistemine verdiği zarar ve neden olduğu ekonomik kayıplar öyle ciddi boyutlara ulaşmış ki, göz ardı edilecek gibi değil.

Bu noktada en kritik gerçek şu: Denizde müsilaj görmüyorsak sorun bitti sanılmasın. Su yüzeyinde görünmese de, derinlerde daha büyük felaketler büyümeye devam ediyor.
Yani mesele yalnızca gözle görünen müsilaj tabakası değil, esas sorun denizin yıllardır maruz kaldığı kirlenme ve ekolojik dengenin bozulması.
Prof. Dr. Mehmet Çakmakçı’nın sunduğu bir diğer önemli başlık ise kentlerin atık su yüküyle nasıl başa çıkması gerektiğiydi.
Burada işin en düşündürücü yanı şu:
Türkiye, yakın gelecekte ciddi bir su kriziyle karşı karşıya kalabilir.
İçme suyu kaynaklarımız giderek azalırken, arıtılmış atık suların geri dönüştürülmesi ve tarımda, sanayide kullanılması kaçınılmaz hale geliyor. Ama ne yazık ki bu konuda ciddi bir irade eksikliği var. Belediyeler bu sorunun farkında olsa da, merkezi yönetimle koordinasyon olmadan etkili bir çözüm üretmek mümkün değil.

Peki, Çözüm Ne?
Şimdi gelelim en önemli soruya: Bu felaketin önüne nasıl geçebiliriz?
- Merkezi ve yerel yönetimler siyasi çekişmeleri bir kenara bırakıp, sorunu ülke meselesi olarak ele almalı.
- Atık su arıtma ve geri dönüşüm sistemleri hızla iyileştirilmeli, büyük sanayi tesisleri sıkı denetim altına alınmalı.
- Vatandaşlar bilinçlendirilmeli ve denizi kirletenlere ağır cezalar uygulanmalı.
- Marmara Denizi için uzun vadeli bir rehabilitasyon programı oluşturulmalı ve kesintisiz uygulanmalı.
- Sadece dönemsel projeler değil, sürdürülebilir politikalar hayata geçirilmeli.
Özetle, eğer bugünden ciddi adımlar atılmazsa, çok yakında Marmara Denizi geri dönülemez bir noktaya gelecek. O yüzden artık “gereği yapılacak” vaatlerini bir kenara bırakıp somut çözümler üretmek zorundayız!
Bu mesele siyaset üstü bir konu, bu mesele hepimizin meselesi!
Çünkü kaybedecek başka bir Marmara’mız yok!