Medicabil’den Robot Destekli Yeni Rehabilitasyon Dönemi

Dün Özel Medicabil Sağlık Grubu’nun Nilüfer Hastanesi’ne adım attığımızda,
bizi yine tanıdık bir tablo karşıladı.

Sakin ama hareketli bir koridor…
Güler yüzlü bir ekip…
Merakla not tutan gazeteciler, sorularına yanıt arayan hasta yakınları…

Medicabil, 2011’den bu yana yalnızca sağlık hizmeti sunmuyor;
aynı zamanda bir kalite kültürü inşa ediyor.

Uluslararası JCI akreditasyonu,
Yalın Hastane” yaklaşımı,
hastayı güçlendiren Sağlık Okulu uygulamaları,
aileyi merkeze alan Bebek Dostu Hastane programları…

Üstüne bir de Kaizen Institute’un düzenlediği
“Kaizen Award Türkiye 2025” Onur Ödülü geliyor;
bu da kurumun sürekli iyileştirme ve verimlilik konusundaki ısrarının
tesadüf olmadığını gösteriyor.

İşte tam bu birikimin üzerine şimdi,
Medicabil Nilüfer Hastanesi bünyesinde Cyber-Nöro Robotik Yürüme Rehabilitasyon Ünitesi kuruldu.

Kısacası:
Sertifikalar, ödüller ve örnek gösterilen projelerle şekillenen bir yolculuğun
yeni durağına tanıklık ediyoruz.

Ve hepsinin ortasında, insan bedenine dışarıdan takılan ama içerideki iradeyi dinleyen bir teknoloji:
Hybrid Assistive Limb, yani HAL Hibrit Yardımcı Uzuv.

Davetli olduğumuz basın toplantıda Özel Medicabil Sağlık Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Ömer Faruk Bilgenve bu projeye büyük etmekler veren Uzm. Dr. Mehmet Akdemir vardı.

Bilgen, işin tıbbi omurgasını anlattı; Akdemir ise sahaya inen doktor gibi örneklerle, videolarla, hasta hikayeleriyle sistemi ete kemiğe büründürdü.

Sorular sorduk, eleştiriler getirdik, çekincelerimizi paylaştık.
Açık söyleyeyim: aldığımız cevaplar hem teknik hem insani açıdan tatmin ediciydi.

Peki nedir bu HAL?

Klasik “dış iskelet” deyip geçerseniz, haksızlık etmiş olursunuz.

HAL, kullanıcının cilt yüzeyindeki biyosinyalleri okuyup hareket niyetini anlayan bir sistem. Yani sadece bacağınızı hareket ettirmenize yardım etmiyor,
“hareket ETMEK istediğinizi” algılıyor.

Aradaki fark küçük gibi duruyor ama değil:

Pasif taşıyıcı bir robot ile niyetinizi okuyup sizinle birlikte hareket eden aktif bir sistem arasındaki fark bu.

Bu teknolojinin arkasında Japonya merkezli Cyberdyne Inc. var.

Temelini de Tsukuba Üniversitesi ve RIKEN’de geliştirilen “Cybernics” disiplininden alıyor.

Mühendisliği, nörobilimi ve insan iradesini tek potada eritmeye çalışan bir yaklaşım bu.
Kısaca: “Sadece makine yapmayalım, insanın beynini ve kalbini de işin içine katalım” diyorlar.

HAL şu an omurilik yaralanmalarında klinik olarak kullanılıyor.

Ama iş bununla sınırlı değil; inme, ALS, MS, kas distrofileri gibi birçok nörolojik ve dejeneratif hastalık için de onaylı bir tedavi aracı.

Düzenleyici kurumlar cephesinde de yalnız değil.
ReWalk, EksoNR, Indego gibi dış iskeletlerle birlikte artık FDA onaylı sistemler liginde.

Fakat HAL’i diğerlerinden ayıran kritik nokta şu:

Hastanın niyetini algılayarak tedaviyi kişiselleştirmesi
ve zamanla öğrenen bir yapıya sahip olması.

Sadece HAL yok bu paketin içinde.

Bir de MOLLII Suit var: vücuda giyilen, non-invaziv bir sinir stimülasyon sistemi.

Kasların birbirini baskılama (karşılıklı inhibisyon) prensibiyle çalışıyor.
Spastisiteyi azaltıyor, hareket açıklığını artırıyor, ağrıyı hafifletiyor.

Ne bıçak var devrede, ne ilaç yüklemesi…
Evde bile uygulanabiliyor.

Çalışmalar; özellikle serebral palsi ve inme sonrası spastisite gibi durumlarda anlamlı fayda gösterdiğini söylüyor.

Özel Medicabil Hastanesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon bölümü, bu sistemler için özel bir alan hazırlamış.

Uygulamalı bir proje, kliniğin içine yerleştirilmiş bir rehabilitasyon ekosisteminden bahsediyoruz.

Yani “Biz böyle bir cihaz aldık, köşede dursun” değil;
“Bu cihazı hastanın günlük hayatına nasıl entegre ederiz?” sorusunu dert edinmiş bir ekip var karşımızda.

Tabii işin bir de madalyonun öbür yüzü var.

Teknoloji büyüdükçe, etik sorumluluk da büyüyor.

Böyle sistemlerde veri güvenliği, hasta rızası, eşit erişim ve yasal çerçeve birer dipnot değil, tam merkeze oturması gereken başlıklar.

Çünkü artık sadece kas gücünü değil,
beynimizin ürettiği sinyalleri de cihazlara emanet ediyoruz.

Bugün öğrendiklerim bana şunu düşündürdü:

Artık mesele sadece “yeni bir cihaz çıktı, yürütüyor, kaldırıyor” meselesi değil.

İnsan niyeti, biyoloji ve makinenin kesiştiği yeni bir tedavi paradigmasına tanıklık ediyoruz. Yani  makina ve insan ittifakı gibi düşünün…

Bu paradigmanın adı, biraz iddialı ama bence yerli yerinde:
CybernicX Future.

Eğer doğru yönetilirse, bu isim sadece bir teknoloji markası olmaktan çıkıp
“Teknoloji insan onuruna nasıl hizmet edebilir?” sorusunun da sembolüne dönüşebilir.

Evet, yukarıda çok sayıda yabancı isim geçiyor;
okurken gözünüz korkmuş olabilir.

Ama korkmayın, o isimlere takılı kalmayın.

Bu işin arkasında, daha önce defalarca başarılı projelere imza atmış, örnek olmuş
Özel Medicabil Hastanesi ve
Prof. Dr. Ömer Faruk Bilgen’in başını çektiği, tecrübeli bir ekip var.

Açık konuşayım:
Bu projede de başarılı olacaklarından en küçük bir şüphem yok.

Velhasıl…

Bugün hastanelerde bu tür sistemlerin tanıtımına giderken
aklımızda hep aynı soru var:

“Gerçekten hastaya dokunacak mı, yoksa sadece vitrinde mi kalacak?”

Özel Medicabil’de gördüğüm tablo umut verici.

İnsanın iradesini merkeze alan,
iyileşmeyi kodlarla değil değerlerle de tanımlayan
bir yaklaşım yakalamaya çalışıyorlar.

Dileğimiz şu:

Bu teknoloji, birkaç hastanın hikayesinde kaybolup gitmesin;
daha çok insanın ayağa kalktığı bir geleceğin anahtarı.

Ve hastaların kendi iyileşme hikayelerini yazacağı
bir umut adresi olsun.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu