Nilüfer’de Hiçbir Sorun Sahipsiz Değil.

Toplantıya çağrılmamış olabiliriz. Belki bir yoğunluk, belki bir kargaşa…
Ama anlatılanlar öylesine önemli, öylesine çarpıcıydı ki, bu yazıyı kaleme almamak olmazdı.
Nilüfer denince akla ilk ne geliyor?
Parkları mı?
Planlı yapısı mı?
Yoksa insanların birbiriyle göz göze gelebildiği, gülümseyebildiği nadir ilçelerden biri olması mı?
Ama artık başka bir şey daha var:
Şadi Özdemir farkı.
Bir yıl önce göreve geldiğinde “değişim” demedi.
“Değiştiriyoruz” dedi.
Slogan atmadan, popülizme bulaşmadan, Nilüfer’e hizmet taşıyan bir başkan olarak çıktı sahneye.
Ve şimdi…
Bir yılın ardından ortaya koyduğu tabloyla, sadece projeleriyle değil, zihniyetiyle konuşulmayı hak ediyor.
Basın toplantısı düzenledi.
Bursa medyası oradaydı.
Başkan Şadi Özdemir konuştu, dinleyenler not aldı.
Ama ben Alt metni okudum. Verilen mesajları gördüm.
Bu bir “yıl değerlendirmesi” değil.
Bu bir vizyon ilanıydı.
Nilüfer’de pazar alanları artıyor.
Balat’ta, Kültür’de, Ataevler’de…
Yeni yeni yapılar, insanların yaşamını kolaylaştırmak için hayata geçiriliyor.
Ama burada asıl mesele şu:
Bir kentin nabzını tutmak için, önce o kente kulak vermek gerekir.
Özdemir’in yaptığı da tam olarak bu.
İhsaniye’de çarşı projesi mi?
Mahallelere yeni taksi durakları mı?
Bunlar vitrin değil.
Bunlar, “ben sizi duyuyorum” mesajıdır.
Deprem meselesine geldiğimizde, iş ciddileşiyor.
Çünkü Bursa bir deprem bölgesi.
Ve çoğu zaman bu gerçek unutuluyor.
Ama Nilüfer’de değil.
Deprem parkları yapılmış, lojistik merkezler planlanmış.
Her mahalleye bir afet parkı hedeflenmiş.
Bu, sadece bir belediye projesi değil.
Bu, hayata saygı projesidir.
Dijitalleşme meselesine ayrı parantez…
“Nilüfer Her Yerde” uygulaması artık daha yaygın.
İnsanlar işlemlerini buradan yapıyor.
Ama bir detaya dikkat:
Mahalle komiteleri seçimleri bile dijital ortamda yapılıyor.
Yani sadece teknolojiyi kullanmıyorlar.
Demokrasiyi dijitalleştiriyorlar.
Tarım mı dediniz?
İşte beni burada yakaladılar.
Kaçak yapılarla mücadele,
Kooperatiflerin güçlendirilmesi,
Lavanta, ahududu gibi örnek ürünlerin üretimi…
Bakın, tarımı sadece “romantik bir hatıra” olarak gören anlayışın karşısında,
Nilüfer’de tarım yeniden bir gelecek olarak görülüyor.
Ve bu sıradan bir belediyecilik anlayışı değildir.
Bu, toprağın hakkını teslim etme iradesidir.
Peki kadınlar?
Onlar bu hikâyenin neresinde?
Kreşler…
Gündüz bakımevleri…
Kadınların sosyal ve iş hayatına katılımını sağlayacak altyapılar…
Kuru laf yok, somut adım var.
“Kadınların geleceği için önce çocukları güvende tutmalıyız” yaklaşımı,
politik değil, vicdanidir.
Gençler için yurt projeleri,
Kütüphanelerde internet erişimi,
Kodlama atölyeleri,
Yapay zeka ofisi…
Bunlar klasik belediyecilik değil.
Bunlar geleceği okuyan hamlelerdir.
Moral Evi projesi…
Kanserle mücadele eden çocuklar için kurulan,
psikolojik ve sosyal destek sunan bir alan…
Belki de toplantının en vurucu kısmı burasıydı.
Çünkü bazı projeler vardır,
rakamlarla değil, yürekle anlatılır.
Nilüfer Kent Lokantası…
43 bin 750 öğün yemek dağıtılmış.
Askıda yemek uygulamasıyla 10 bin 549 bağış yapılmış.
Bunlar sadece rakam değil.
Bunlar bir kentin vicdanı.
Engelli vatandaşlar için başlatılan “İş Koçluğu” desteği,
Evde sağlık hizmetleri,
Kırsalda sürdürülebilir yaşam için örnek köy projeleri…
Bunların hepsi bir araya geldiğinde, ortaya şunu koyuyor:
Nilüfer’de hiçbir insan yalnız değil.
Hiçbir sorun sahipsiz değil.
Hiçbir fikir değersiz değil.
Ve elbette her projenin temelinde şu var:
Katılım.
İlçedeki 64 mahallenin görüşü alınmış,
Gençler dinlenmiş,
Kadınlar dinlenmiş…
Stratejik planlar yukarıdan aşağı değil,
aşağıdan yukarı yazılmış.
Basit gibi görünen bir yıl sonu toplantısı…
Ama aslında derin bir zihniyet değişiminin manifestosu.
Son Söz:
Nilüfer’de bir belediyecilik örneği sergileniyor.
Ama bu sadece bir belediye meselesi değil.
Bu, “bir kenti sevmek” meselesi.
Ve biz şunu biliyoruz:
Sevgiyle yapılan her iş,
Betondan daha sağlam bir temel atar.