Üçüncü Ahmat’in Siyasi Ayağı.

O vakitler Tercüman/Bulvar Gazetesi‘nde muhabirdim. İşten eve geldiğimde annem kapıyı açtı, surat beş karış.

Şaşırmadım aslında. Evde yine olağanüstü hal ilan edilmiş gibi bir hava vardı. Anlaşıldı: testi su sızdırıyor. Evde iç savaş çıktığı çok net, çünkü silahlar az sonra biz dört kardeşe çevrilecekti.

Aslında sokak sokak haber yapmak için yırtınmam anlamsızdı, çünkü bizim ev tam bir haber ajansı gibiydi.

Velhasıl, durumu anlamak için aile divanı toplandı. Üçüncü Ahmet’in huzuruna çıkınca tablo netleşti. Valide Sultan’la tartışma çıkmış, sebep: çay.

Valide Sultan, pazara gitmek için babamdan para istemiş. Babam, “Git Demirel versin!” demiş. Tabii valide buna fena içerlemiş, pazara gitmemiş.

Üçüncü Ahmet (yani babam) ise sinirden köpürmüş. Gözleri şimşek çakıyor, maaşımıza göz dikmiş. Biz dört kardeş maaşı alır almaz, babamın hazinesine yatıyordu zaten. Yetmedi, bir de tuhaf vergiler kesiyordu: Maç izlemek bile babamın vergilerine tabiydi!

Hükümet zam yaptıkça, Üçüncü Ahmet de zam üstüne zam bindiriyordu.

Valide Sultan ve Çayın Kaderi

Valide Sultan’ın yüzü, pazara gidemediği için asılmış. Üçüncü Ahmet’le küsler, konuşmuyorlar. Barışmazlarsa bizim kesemizden gidecek, pardon kelle diyecektim!

Üçüncü Ahmet, validemden çay demlemesini istemiş, ama annem durur mu? Çayı Rahşan Ecevit’e yollayınca ortalık karışmış. Bizim evdeki hükümet ve muhalefet çatışması, halk (yani biz kardeşler) için kriz demekti.

Arabuluculuk Masası

Hemen dört kişilik bir masa kurduk: İki abim, kardeşim ve ben. Ama iki kişi daha bulsaydık, masaya denge gelirdi! Gelinler karışmıyor tabii. Erkek kardeşlerim, “Git, evin reisiyle sen konuş, seni kırmaz” dediler.

Ben daha gitmeden reis (babam) olan biteni öğrenmiş. Babam, “Hemen halasına yollayın bunu, Silivri’ye!” dedi.

Valide Sultan, “Olmaz, porsiyonunu küçültelim” dedi. İkinci abim ise, “Kemeri sıkalım!” dedi. Ama o da hain! Zamanında komünistti, sonra ülkücü oldu, en sonunda yancı çıktı.

Bir Bardak Çaydan Kıyamet

Valide’ye, “Bir kereden bir şey olmaz, verseydin çayı, nolurdu?” dedim.
Anneme, “Sen de küsmeseydin, çayı demleseydin” dedim. Sonuç? İkisi de beni hain ilan etti.

Devlet (babam) ve hükümet (annem) arasını düzelttim ama bu sefer de suçlu ben oldum. Neymiş? Adnan Oktar’ın kediciklerine özeniyormuşum!

Yok artık! Kadınlardaki bacak boyu benim boyum kadar, benden kedicik falan olmaz!

Bursa Günlerinden Hatıralar

Sonunda Amerika’ya İngilizce öğrenmeye gittim. Babam telefonda, “Ulan eşekoğlu eşek, ne istedin de vermedim?” deyip yüzüme kapattı.

Ah Üçüncü Ahmet! Bir zamanlar ne güzel gül gibi geçinip gidiyorduk. Gördüğün rüyayı herkese anlatıyorsun, ama şu an gerçeklik başka.

“Gözüm arkada değil” diyordun, ama bak: Dilber gibiyim, hangi deliği kapatacağımı şaşırıyorum.

Şimdi biri çay demlese de tavşan kanı gibi içsek…

Velhasıl kelam, her kavgada olduğu gibi, en çok zararı arada kalanlar gördü.

Sevgiyle kalın, konuşacak olan varsa konuşsun; yoksa sussun.

M&DEV

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu