Biz Bu İmtihanı Geçemedik

Son birkaç gündür ülke, bazı görüntülere takılı kaldı.

İnsanlar o kahkahaları, o sevinçleri anlamaya çalışıyor.

Ve şunu kabul edelim:
Gazze’nin acısı konuşulması gerekirken, birkaç günlüğüne de olsa gündem siz oldunuz.

Belki bu durum, bir açıdan “hedefe ulaşılmış bir çalışma” gibi görülebilir.
Ama mesele bunun çok ötesinde.

Başkalarının organize ettiği bir yardım filosuna katılıp, orada yaşanan zorluklar karşısında kısa sürede geri dönmek, ardından da yaşananları hafif bir dille anlatmak…
Bu, toplumun bir kesiminde ciddi bir hayal kırıklığı yarattı.

Çünkü kim ne derse desin, dönüşleriniz Gazze’nin yasına yakışmayan bir sevinç hali insanların vicdanına dokundu.

Bazı katılımcıların, orada önlerine uzatılan belgeleri imzalamayı reddettikleri, hatta bu yüzden gözaltı ve tutukluluk yaşamayı göze aldıkları konuşuluyor.
Diğerleri ise imzayı atıp ülkelerine döndü.

Elbette herkes kendi kararından sorumludur;
ama topluma yansıyan tablo, direnişin değil, geri çekilmenin hikayesi oldu.
Ve bu da insanların samimiyet konusundaki inancını zedeledi.

Ve elbette bunları da göreceğiz…

Belediyeler, televizyon kanalları ve kimi platformlar bu isimleri ekranlara çıkaracak;
sanki savaş kazanmış, bir destanı bitirmiş kahramanlarmış gibi tanıtacaklar.

Kısa bir yolculuğu, uzun bir kahramanlığa çevirmeye çalışacaklar.

Her röportajda, her programda o birkaç gün;
Gazze’nin değil, kendilerinin hikâyesine dönüşecek.

Ama bu böyle olmamalı.
Bu bir kahramanlık değil, bir sınavdı.
Ve o sınavın adı Gazze idi.

Gerçek kahramanlar, stüdyoda değil, sahada kalandır.
Reyting değil, vicdan kazandırandır.

Fakat toplum artık kahramanlık değil, ciddiyet görmek istiyor.

Kahramanlık; anlatmakta geri dönüşte değil, duruşta direnmekte saklıdır.

Bu noktada özellikle bir uyarı daha yapmak gerekiyor:
Belediyeler ve televizyon kanalları, bu tür olayları reyting uğruna popülerleştirmemeli.

Birkaç günlük olayları süsleyip gündeme taşımak, Gazze’nin acısının önüne geçer.
Bu hassas konular, ekranların değil, vicdanların konusu olmalıdır.

Kamuoyunda yer alan bazı açıklamalarda “aç bırakıldık”, “susuz kaldık” gibi ifadeler duyduk.

Oysa Gazze’de insanlar yıllardır açlıkla, yoksullukla, kuşatmayla mücadele ediyor.
Bir parça ekmek için sıraya girerken vurulan, çocuklarını kaybeden binlerce insan var.

İki gün aç kalmanın hikâyesini anlatmak, o insanların yaşadığı trajedinin yanında fazla hafif kalıyor.
Toplum da bu farkı görüyor.

Gazze’ye yardım gönderme iddiasıyla yapılan girişimler, eğer kişisel tanıtım çabasına dönüşürse,
hem hareketin meşruiyetini zedeler,
hem de sahadaki gerçek mağdurların sesini gölgede bırakır.

Yardım, görünürlük için değil; vicdan için yapılır.

Ve bir kez daha hatırlatalım:
Bu tür süreçler, medyatik bir gösteriye değil, uzun vadeli bir bilinç mücadelesine dönüşmelidir.

Gazze’deki gerçek acı, ciddi politikalarla, sahici yardımlarla, sürdürülebilir dayanışmayla ele alınmalıdır.
Birkaç günlük hikâyelerle süslenmiş duygusal çıkışlar, sadece güveni aşındırır.

Gazze hâlâ bir imtihan.
Ve Biz Bu İmtihanı Geçemedik.
Belki hâlâ geçemiyoruz.

Çünkü kaybeden yalnızca Gazze değil,
Gazze dışında kalan herkes.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu